Lübnanlı tarihçinin gözüyle Osmanlı, Ortodokslar, Araplar ve Kürtler
Lübnanlı Tarihçi Dr. Abdul Raouf Sinno'nun kaleminden Osmanlı'nın çöküş döneminde Kürtler, Araplar ve diğer azınlıklarla yaşanan sorunlar.
Ortodokslar;
Osmanlı güçlü bir islamlaştırma ve Türkleştirme siyaseti uygulamamış, ve Rusya'nın Sibirya'da, ya da İspanyolların Amerika'da yaptığı şekilde soykırımlar düzenlememiştir. Bundan dolayı 18. ve 19. yüzyılda Balkanlar ve Anadolu'nun büyük bölümü hala Ortodoks inancına mensuptu. Dr. Abdul Raouf'a göre kendisini Bizans'ın devamı olarak gören Rus Çarlığı, Ortodoks inancını kullanarak, 'Pan-Ortodoksizm' denilen siyasi görüşü bulmuştur. Bu ideolojiye göre Rus Çarlığı bütün Ortodoksların koruyucusudur ve bütün Ortodokslar Rus yönetimi altında yaşamalıdır. Rus Çarlığı, Ortodoksların koruyucusu olarak, Osmanlı'nın iç işlerine karışmış, Ortodoks azınlıkları Osmanlı'ya karşı kışkırtarak ayaklandırmaya çalışmış ve başarılı olmuştur. (s.27-28) 93 Harbi'nden dolayı Osmanlı 444.000 km2 toprak ve altı milyon insan kaybetmişti. (Daha önce Kırım ve Kafkasya'da Rus Çarlığı tarafından ele geçirilmişti.) Milyonlarca Türk ve diğer Müslüman uluslar (Çerkes, Müslüman Slav, Arnavut) Balkan, Kırım ve Kafkasya'dan Türkiye'ye kaçmak zorunda kalmış ve yüzbinlerce Müslüman öldürülmüştü. Toprak ve nüfus kaybi, göç ve sığınmacılar Osmanlı'da hem sosyal, hem de ekonomik sorunlara yol açtı. (s.30-33)
[Kişisel Yorum; Yani kısacası bu olay çöküşü hızlandırdı. Başka önemli bilgi ise, Türklerin bu göç ve sürgün ile Anadolu'da kesin bir çoğunluğa ulaşmalarıdır. Sürgüne uğrayan ve bu kırımları (katliamları) yaşayan Balkan ve Kafkasya Türkleri ve Çerkesleri daha yurtsever olmuş, ve Anadolu'da Rum ve Ermenilere karşı daha acımasız davranmıştır.]
Bilad-ı Şam (Suriye, Filistin ve Lübnan) Müslümanları ve Osmanlı;
Avrupalıların ekonomik ve askeri üstünlüğü ele geçirmesiyle Bilad-ı Şam'da yaşayan Müslümanların Osmanlı halifesine duydukları bağlılık da azaldı. (s.37) Fransa ve Britanya'nın Kuzey Afrika'da Osmanlı'ya bağlı ülkeleri ele geçirmesiyle, Bilad-ı Şam müslümanlarının Osmanlı'ya duydukları bağlılık daha da azaldı. (s.38) Bundan başka Mısır'da Memlük kalıntıları ve Arabistan'da Vehhabiler de Osmanlı'ya karşı küçük zaferler elde etmeyi başardı. (s.38) Bu haydutlar Osmanlı'yı kafirlik ile suçluyor, ve toplumu "gerçek İslam'a" çağırıp, Osmanlı'ya karşı kışkırtıyordu. (s.38) Muhammed / Mehmet Ali Paşa bu haydutları yenip, Hicaz'ı tekrar Osmanlı için geri aldı, ama sonuçta bu Osmanlı paşası Osmanlı padişahları için büyük bir tehlike haline geldi. Ordusuyla Anadolu'nun içine kadar ulaşan Mehmet Ali Paşa sadece Avrupalıların yardımı ile durduruldu. (s.39) Osmanlı'nın gittikçe sekülerleşmesi ve batının etkisi altına girmesi Bilad-ı Şam Müslümanları daha da Osmanlı'dan uzaklaştırdı (s.40-41) Tanzimat ve Tanzimat'ın getirdiği özgürlükler ile "Arap yurdu" düşüncesi Bilad-ı Şam, ama özellikle bugünkü Suriye'de yayıldı. "Suriye yurdu" düşüncesi altında, özellikle Hristiyan Araplar, Müslüman Arapları Osmanlı'ya karşı kışkırtıyor, Suriye'nin bir ülke olduğu, bu ülkede tek bir ulusun yaşadığı (Arap ulusu) ve bu yabanci işgalin (Türk yönetimi) son bulması gerektiğini, Arapların sadece Türklerden kurtularak eski şanlı günlere kavuşacaklarını savunuyordular. Yani çağdaş Araplık ve Arap ulusçuluğunun temelleri atılmış ve ilk ayrılıkçı Arap örgütü olan "Cem'iyyetü Beyrut es Suriyye" 1876 yılında kurumuştu. (s.40-44) Bu Arap ulusçuları, II. Abdülhamit'in Osmanlıcılığı bırakıp, ümmetçiliğe sarılması ve meclisi kapatıp, mutlak monarşiye yönelmesi ile daha sıkı bir şekilde Arap ulusçuluğuna sarıldılar. (s.45)
Ölümü kutlanan padişah;
Tanzimat reformları ile Bilad-i Şam Müslümanları Osmanlı'nın İslam ve şeriattan uzaklaştığını, Hristiyanlara özel haklar verildiğini ve bunun Avrupa devletleri yüzünden gerçekleştiği düşüncesine kapılmıştır. Bundan dolayı Tanzimat reformları Bilad-ı Şam Müslümanları tarafından "İslam'a ihanet", I. Abdülmecid ise 'hain' ilan edilmiştir. 1840-1860 arası reformlara karşı küçük ayaklanmalar çıkmış, Nablus kentinde Osmanlı bayrakları indirilip, parçalanmıştır. Hatta 1860 yılında Bilad-ı Şam'da küçük bir iç savaş yaşanmış, Osmanlı yönetimi ihanet ile suçladığı Arap islam bilginlerini (alimlerini) tutuklamış, yargı ve eğitimde dini heyetlerin yetkilerini azaltmış ve bölgeye Türk din adamları göndermiştir. Bundan dolayı Bilad-ı Şam Müslümanları I. Abdülmecid'in ölüm (1861) haberini "İslam kurtuldu!" diye kutlamıştır. (s.44-48) 93 Harbi'nde yaşanan yenilgiden dolayı Bilad-ı Şam müslümanları arasında da bağımsızlık ve özerklik düşünceleri doğmuştur. (s.53)
Osmanlılar, Araplık ve Hilafet
Tarihçi Abdul Raouf'a göre Osmanlılar çöküş dönemine girdikten sonra hilafet ve halife unvanına önem vermişlerdir. Osmanlı padişahları Abdülaziz (1861-76) döneminden itibaren "Halife" unvanını kullanmıştır. Ama bu başka sorunlar ve tartışmalara neden olmuştur. islami kaynaklara göre hilafelik sadece Arap Kureyş oymağının hakkıdır ve halifeler Arap-Kureyş soyundan olmalıdır. Türk olan Osmanlı hakanlarının halife unvanı kullanmaları Araplar arası bir ulusçuluk ve bölücülüğün oluşmasına neden olmuş, Arap bilginler hilafetin tekrar araplaşması gerektiğini savunmuştur. I. Abdülmecid (1839-1861) yönetimi Bilad-ı Şam (Çağdaş Suriye, Lübnan ve Filistin) bölgesinde dini sorunlar, ve ayaklanmalar ile geçmiş, I. Abdülmecid reformlarından dolayı Bilad-ı Şam müslümanları tarafından hain ilan edilmiştir. 1860 yılında Bilad-ı Şam'ı gezen İsabel Burton Araplar ve Türkler birbirinden nefret ettiklerini yazmıştır. II. Abdülhamit döneminde Araplar açık açık Türklerin hilafeti Araplardan çaldığını, Araplardan başka hiç bir ulusun hilafet üzeri hakkı olmadığını iddia etmişlerdir. (s.47-49)
Araplara göre Tatar (Asya) yurdundan çıkmış Osmanlıların halife unvanını kullanmaya hakları yoktu. (s.51) Hatta Osmanlı hakanları aşağalamak için, padişahlar tarafından kullanılan "Han" unvanının Türkçe değil, Arapça olan "Hâne" (ihanet etmek) sözcüğünden çıktığını iddia etmişlerdir. (s.51-52)
Kölelik için cihat! Mekke şeriflerinin yükselişi!
II. Mahmut, I. Abdülmecid, I. Abdülaziz ve II. Abdülhamit döneminde şeriat yasaları tek tek kaldırılmıştır. I. Abdülmecid döneminde tanzimat reformları gerçekleşmiştir. Tanzimat ile, İslam'da helal kılınan kölelik de yasaklanmıştır. Köleliğin ve diğer şeriat yasalarının kaldırılmasından dolayı Mekke şerifleri Osmanlı yönetimine karşı 1853 ve 1856 yıllarında ayaklanmış ve İslam dünyasında saygı ve ün kazanmışlardır. Bu ayaklanmaları Bilad-ı Şam (Suriye, Lübnan, Filistin) Müslümanları da doğru bulmuştur. (s.50)
Osmanlı Suriyesi'nde ilk bölücü örgütler;
Ruslara karşı yaşanan yenilgiler (93 Harbi) ile Bilad-ı Şam (Suriye, Filistin, Lübnan) bölgesinde ilk ayrılıkçı örgütler kurulmuştur. (s.54) Bu ilk örgütlerden biri de "Müslüman Ayanlar Hareketi"ydi. Bu ayanlara (ayan = toplumun ileri gelenleri, soyluları) göre Bilad-ı Şam / Suriye toprakları Osmanlı'dan özerk, ya da bağımsız bir şekilde yönetilmeliydi. Bu örgüte katılmış önemli kişiler Ahmet Paşa es-Sulh, Şeyh Ahmet Abbas el-Ezheri ve Seyyid Muhammed Emin Ali Hüseyni olmuştur. Bu örgüt Arap - Suriye ulusçuluğunun temellerini atmış, ama harekete geçmek için Osmanlı'nın tamamen yıkılmasını beklemek istemiştir.(s.54-75)
Kürt Sorunu ve Osmanlı;
Osmanlı, Kürtleri Safevilere karşı kullanmak için onları İran sınırına, Ermenistan ve Gürcistan'a kadar yerleştirmiştir. (s.129) Osmanlı yönetimi altında yarı bağımsız olan Kürt beyliklerin sayısı XIX. yüzyılda on beşi bulmuştur. (s.130) II. Mahmut dönemi bu Kürt beylikler ortadan kaldırılmış ve Osmanlı merkezi bir otorite kurmuştur. (s.131) Buna karşı Kürt oymaklar, Osmanlı ne zaman savaşır ve güçsüz hale gelirse, ayaklanıp, Osmanlı için sorun kaynağı oluşturuyordular. (s.132) 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Babanlı Abdurrahman Paşa, Yeniçeri - II. Mahmut çekişmesinde Revandiz Kürtleri ve Mir Muhammed ayaklanmıştır. Osmanlı'nın Birinci Osmanlı - Mehmet Ali Paşa Savaşı'nda yenik düşmesiyle, 1839 yılında Bedirhanlar ayaklanmış ve birleşik bir Kürdistan kurmaya çalışmıştır. (s.132) Bedirhan'ı Kürt kökenli olan Yezdan Şir Ali yendi ve bölgeyi tekrar Osmanlı İmparatorluğu'na bıraktı. Kürt oymakları Kırım Harbi yaşanırken de ayaklandı. Beyazit'in Ruslara düşmesi ile Yezdan Şir Ali de taraf değiştirip, Osmanlı'ya karşı ayaklandı, ama başarısız oldu.(s.133) 93 Harbi dönemi Osmanlı Kürtlerden asker ve vergi istemiş, savaş da Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yaşanmıştır. Bu nedenlerden dolayı ayaklanmalar o dönem de devam etmiştir.(s.134) Özellikle Rusların üstün gelmesiyle, Mardin, Dersim ve Hakkari'de Osmanlı'ya karşı ayaklanmalar başlamıştır. (s.135) Savaştan sonra Güneydoğu Anadolu ve Kuzey İrak'ta yaşanan bir kıtlıktan dolayı sadece Hakkari'de on binden fazla kişi ölmüş, haydutluk çoğalmıştır. Bu sorunlar hem dini cemaatların, hem de ağaların Osmanlı'ya karşı cephe almalarına neden olmuştur. (s.135)
Şeyh ve tarikatların yükselişi;
Osmanlı'nın Kürt beylikleri ortadan kaldırması ile, güç boşluğunu Kürt şeyh ve tarikatlar doldurmuştur. Bu tarikatlar ise çoğunlukla Kadiri ve Nakşibendi tarikatlarıydı. (s.136)
Şeyh Ubeydullah Ayaklanması;
Rus emperyalizmi Ermeni ulusculuğunun doğmasına neden olmuştu. Doğu Anadolu'yu kendi yurtları olarak benimseyen Ermeni ırkçıları ve Osmanlı'nın Avrupa ülkelerine karşı başarısızlığı, bir Kürt ulusculuğuna doğum verdi. Ermeni ve Süryanilerin, Avrupa'nın yardımıyla, Kürtlerin yaşadığı toprakları alacaklarından korkan Şeyh Ubeydullah, Osmanlı'ya güvenini kaybetmiş, ve bir Ermenistan ve Nasturistan'ın kurulmasını engellemek için isyan bayrağını açmıştır. (s.139) Şeyh Ubeydullah, büyük bir ayaklanma için, Hicaz'a da elçiler gönderiyor ve Mekke şeriflerinin desteğini arıyordu. Sadece Araplar değil, Şeyh Ubeydullah İngiliz ve Ruslara da yanaşmış, Musul'u kurulacak Kürdistan'ın başkenti ilan etmiştir. (s.141) Şeyh Ubeydullah konuşmalarında Osmanlı'nın bu topraklar üzeri hiç bir hakka sahip olmadıklarını, Osmanlı devletinin İslam devleti olmadığını vurguluyordu. (s.147)
Kaynak; Dr. Abdurrauf Sinno, "Osmanlı'nın Sancılı Yıllarında Araplar, Kürtler, Arnavutlar", Çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2011
Yorumlar
Yorum Gönder